Hayvanlarla yaşamanın faydaları nelerdir? Zaman zaman dışladığımız, haklarına saygı duymadığımız hayvanların insan psikolojisine iyi geldiğini biliyor muydunuz? Hayatının bir bölümünde hayvana yer veren kişilerin, psikolojik birtakım kazanımları elde edebileceğini hiç düşündünüz mü?
Hayvanların kişilere huzur verdiğini vurgulayan Uzman Psikolog Yıldız Burkovik, hayvanlarla birlikte kişilerin kendine bakmayı öğrendiğini, huzur, sevgi ve anlayış kazandığını, terapi özelliğiyle rahatladığını ifade ediyor.
Burkovik hayvanların insana kazanımlarını şu şekilde anlatıyor:
Hayvan beslemenin bize yararları neler?
Evde hayvan beslemek eğer ki şahıs titiz bir insan değilse huzuru getirir. Huzuru yakalamış olan insan sağlığı dolayısıyla mutluluğu da yakalar. Bir hayvana bakıyor olmak karşılıklı duygusal bir bağı sürdürebilmek insanı yeniler bir durumdur. Hatta evde bir canlı olması insanı kendine bakmaya yönlendirir. Çünkü insan kendisine bakmıyor. Kendini umursamıyor. Evinde hayvanınla ilgileniyorsun. O daha önemli bir “kişilik” halini almaya başlıyor. Bir seyahate gittiğinizde, yurt dışına çıktığınızda evdekilerden çok evdeki evcil hayvanınızı özlüyorsunuz. Bunu birlikte yaşadığınız insanlara söylediğinizde “Nasıl beni ekarte edersin? Nasıl böyle düşünürsün?” deniyor.
Hayvan sevgisini nasıl tanımlarsınız?
Karşılıksız bir sevgi olduğu için farklı bir durum. Sizden bir şey istemiyor, hayatınıza kastedecek, alışkanlıklarınızı temelinden sarsacak bir şey istemiyor. Emre amade gibiler. Dolayısıyla güven ve sıcaklığı getiriyor eve. Evde sıkıntı duyulan bir durum olduğunda sakinleştirici bir etkisi oluyor. Evin bir ferdi gibi oluyorlar. Ama bunu hayvan beslemeyen insana anlatamıyorsunuz. Bazı yönlerden bu duyguyu almadıkları için çok da güçlü olamadıklarını düşünüyorum hayata karşı. Çünkü hayvan besleyen insan daha sevgi dolu, anlayışlı ve duygusal olur. Hayvan besleyip de saldırgan olan bir insanla karşılaşmadım henüz.
Peki “Tek dostum hayvanlar” diyen kişileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayvanlarla birlikte yaşamak bazen yalnızlığa ortak aramamız sayesinde başlayabilir. İnsanlardan soyutlanıyorsa, “İnsandan dostum olmaz benim, tek dostum hayvanlardır” diyorsa o kişide psikolojik problemler var demektir bu. Ya çok fazla hayal kırıklığı yaşanmıştır ya da çok zarara uğramıştır. Birkaç kişiden duyulan zarardan dolayı “Bütün insanlar kötüdür” diyerek bir genelleme içine düşüyorlar. Ve sonrasında çoğalmaya başlıyor hayvanlar. Bir tane aldınız mı dayanamıyorsunuz bir ikincisi geliyor. Sokakta görüyorsunuz ayağı sakat, gözleri görmüyor dayanamıyor alıyorsunuz. Bir anda bazen de durdurulamayan bir hal alıyor hayvan sevgisi. Alkol almak, yemek yemek gibi bir alışkanlık. Sosyal yaşantısını etkiler bir hal almışsa bu çok sağlıklı bir durum kesinlikle değildir.
Egosu yüksek kişiler hayvan besleyebilirler mi?
Kendi egosunu düşünen insanlar çok fazla hayvan besleyemez. Ancak şöyle olabilir; kişi benim hayvanım, benim kadar güzel, benim kadar değerli, benim kadar özel niteliğini taşıyan bir hayvanı bulursa olur. Çok alışılmadık olmalıdır beslenecek hayvan. Ancak o tarz yakalandığında hayvanın kendisini yansıttığını düşünür. Gazetelerde, dergilerde görürsünüz hayvanları sahiplerine benzer. Tabi bu bir genellemeye sebep olamaz. Bu niyetle var olan bir süreçtir.
Hayvanla terapi hakkında bilgi verir misiniz?
Genelde otistiklerde ya da düşük zekâlılarda kullanılabiliyor. Kişinin evinde Alzheimer olmadan önce de kedisi ya da köpeği varsa hastalandıktan sonra onun varlığını yadsımıyor. Çünkü alışkın olduğu bir şey dolanıyor ortalarda. İleri derecede olduğu zaman Alzheimer hastası zaten kimseyi tanıyamıyor. Ve her şeyden huzursuz oluyor.
Ama bütün rahatsızlıklar için hayvan beslemek yararlı bir durum. Ne olursa olsun hayvan size pozitif bir duygu veriyor. İster balık olsun ister papağan olsun. Burada da en önemli şey alerjik bir etkisinin olmaması. Her şey iyiye giderken alerjinin verdiği rahatsızlık kötüye gidişe neden olmamalı.
Aldıkları hayvanı sokağa atanlar için görüşleriniz neler?
Çocuklara da hayvan beslemenin güzelliğini anlatmak lazım. Heyecanla eve bir hayvan alınıyor. Aslında bir hayvan eve girdiği zaman artık hayvan olma özelliğini kaybediyor ve aileden biri oluyor. Hayvanlarla birlikte yaşamak uzun soluklu bir durumdur. Kısa sürede Hayvan size alışıyor. Besleyemediklerinden veya ilgilenemediklerinden dolayı fikirleri değişiyor ve onu sokağa terk ediyorlar. Peki sonra ne oluyor? Eğer çocuk böyle bir davranışla karşılaşıyor ve kendini o hayvanla özdeşleştiriyorsa neden benim sevdiğim bir şey atılıyor, demek ki hayvanlar atılabiliyor diye düşünüyor. Ve bu durumun bir gün kendi başına gelebileceği düşüncesine varıyor, annem ve babam beni de
sokağa atarsa diye belli yaş dönemindeki çocuklarda korku oluşuyor. Bu sebeple çocuklu ailelerde kararlar alınırken en başta doğru düşünülmesi gerekiyor.
Hayvanlar sahiplerinin psikolojisine bürünüyor mü?
Elbette, zaman içerisinde siz ona, o da size benziyor. Bu birbirinizi tanımakla oluşan bir süreç. Giderek birbirinizin psikolojisini algılamaya başlıyorsunuz. Örneğin, kedim ağladığım zamanlarda gelir elleriyle yüzümü okşar, mırıl mırıl sesler çıkararak bendeki hüznü farkettiğini hissettirir. Keyifli anlarımda da hemen bu olumlu elektriği algılayıp daha neşeli bir hale geliyor. Müzik zevkleriniz bile zamanla özdeşleşiyor. O an evde ilahi tarzı bir müzik çalıyorsa sizinle birlikte aynı hissiyatla değişik sesler çıkararak müziğe eşlik ediyor.